“Özgürlük” ve “güvenlik” kavramları arasında sıkışmış durumdayız.
Teknolojinin sunduğu imkânlar, zaman ve mekân eksenine farklı bir anlam yüklüyor. Kilometrelerce uzaktaki sevdiklerimizle sesli veya görüntülü bir şekilde görüşebiliyoruz. Saniyeler içerisinde muazzam meblağları aynı ülkedeki bir bankadan bir diğer bankaya ya da başka bir ülkedeki bir diğer bankaya transfer edebiliyoruz. Her gün dakikalarca ve hatta saatlerce telefon görüşmeleri yapıyoruz ve bütün bu hareket ve dönüşümler artık “olağan” kabul ediliyor.
Her geçen gün teknolojinin kendini güncellemesi ile birlikte yeni cihazlarla, yeni programlarla karşılaşıyor, zaman ve mekân ekseninden öteye geçmeye başlıyoruz. “Özgürlük” yönünde değerlendirilebilecek bu değişken tablodaki örnekleri ve gelişmeleri çoğaltabilmek mümkün.
Diğer taraftan, farkında olmadığımız, farkında olsak da göz ardı ettiğimiz bir “güvenlik” çemberinin içerisindeyiz ve bu çember de yine teknolojinin sunduğu imkânlar ekseninde inşa ediliyor. Bu çember içerisinde, örneğin şüpheliler veya suçlular sosyal medyadaki hareketleri üzerinden takip edilerek yakalanabiliyor. Birçok işletme, ev ve kamu kuruluşu dairelerinde yer alan güvenlik kameraları emniyet güçleri için aranan öncelikli deliller arasında yer alıyor. Birçok trafik noktasında yer alan kameralar, daha dikkatli araç kullanılması açısından kazaların önlenmesinde belli bir rol oynuyor.
Lakin ters açıdan bakacak olursak, attığımız her adımda izleniyoruz. Etrafımız adeta kameralarla çevrili. İletişim araçları konusunda “dev kulak” tartışmaları halen nihayete erebilmiş/erdirilebilmiş değil. Kullandığımız iletişim araçlarındaki yazışma ya da konuşmalarımızın yalnızca “bize ait” olduğundan emin değiliz. Özel yaşamımızın gizliliği tartışmaya açık Devamı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder